Bir yıl daha dünyanın yaşam defterinden eksildi. Yeni bir yıla girerken, geride bıraktığımız yıl insanoğlunun karnesine zayıf notlar düşürdü.
Bir yanda açlıkla mücadele eden insanlar varken, bir yanda tüketim çılgınlığıyla gününü gün eden insanlar global dünyanın en büyük ayıbı oldu.
Masum insanların yaşadığı Türkmenistan, Filistin gibi ülkeler emperyalist ve siyonistlerin ziyafet masası haline gelirken, işkence gören, topraklarından ve canından olan insanların yarını değil birkaç saat sonrasını bile yaşayabilme ümidi yokken, refah sınırlarını çoktan aşmış ülkelerde yılbaşı alışveriş telaşı günler öncesinde başladı.
Dünya üzerinde binlerce insan sadece bir öğün birkaç lokmayı temin etme mücadelesi yaşarken bazı evlerde yılbaşı sofraları için günlerce hazırlık yapılıyor.
Refah, sağlık, emniyet duygusu ve özgürlük sadece belirli ülkelerin vatandaşlarının malıymış gibi hissettiriyor ve maalesef bu duyguları tadamayan milyonlarca insan bulunuyor.
Rengine, diline, dinine bakılmadan korunması gereken çocuklar öksüz ve yetim bırakılıp yaralanıp öldürülürken, teknoloji ve tüketim esiri haline getirdiğimiz çocuklarımız yataklarında güven içerisinde uyuyabiliyor.
Türkiye, geçtiğimiz yılı deprem felaketi ve enflasyonun bitmek bilmeyen artış hızına uyum sağlamakla geçirdi. Sabit gelirlinin bu hıza ayak uydurması için maaşlara yapılan zamlar bile vatandaşı bu cendereden kurtarmaya yetemedi. Çünkü her zam sonrası leşinin başında bekleyen akbabalar gibi fırsat kollayan büyük market zincirlerinin etiket değiştirme yarışı bitmek bilmedi. Hal böyle olunca yapılan zamlar geldiği gibi eriyip gitti. Bunlar yetmezmiş gibi deprem fırsatçıları da depremzedelerin üzerine kara bir bulut tabakası gibi, kabus gibi çöktü. Nalburu, inşaat işçisi, müteahhidi, emlakçısı, ev sahibi… Eli kolu bağlı vatandaşın üzerine çöken bu kesimler bir türlü doymak bilmedi. Kısacası olan yine garibana oldu. Artık yeni yılı karşılarken ümitler tükendi! Güzellikler dilemeye, fazlasını istemeye bile korkar hale geldik. Zira artık; “istedik de ne oldu” demeye başladık.
Malatya’ya gelince…
Depremden rengi griye dönen kentte yaşam mücadelesi veren Malatyalılar yaşadıkları şehirle birlikte ayağa kalkmaya çalışırken, büyükşehirlerde hazırlanan projeler ve proje mimarlarıyla soru işaretleriyle dolu bir yeni şehrin temelleri atılıyor. Kenti tanıyan, ihtiyaçları hakkında fikir sahibi olan mimar ve mühendislere, Malatyalılara fikirlerini kimse sormadı bile…
Yardımlar, destekler elbette oldu, devlet ve yönetim depremin yıkıcı etkisini azaltmak için birçok çalışma da yaptı ancak bazı konular, ince detaylar es geçildi. Hangi Malatyalıya sorsak yeni bir yıl için tükenmişlik yanıtları aldık. Bu yüzden gelen yıl için temennide bulunmak bile korkutur hale geldi.
O yüzden yeni yıldan tek beklentimiz artık sadece empati duygusu olmalı… Kendisi için istediğini başkası için de istemek, kendi çocuğu için yapmaya çalıştıklarını farklı renklerdeki çocuklar için de istemek…
Sadece empati!...
Pınar KANTARCIOĞLU